5 Ağustos 2011 Cuma

Benim neslim...

 Coktandır gazete ve tv. ıle aram yok zaten memlekette gazetede yok,televızyonda yok.Var diyen beni kandıramaz,lütfen kendinide kandırmasın.Var olan sadece bırkaç degerli ,cesur,durust gazetecı  ve yazar var.sadece onların yazılarını okuyorum.Bu baglamda Yılmaz ÖZDİL'E tesekkurlerımle.

 

Erol TANRIVERDİ.

 

Benim neslim... 


Yılmaz ÖZDİL'den 


Ermenistan Cumhurbaşkanı, “Ağrı’yı alabilecek miyiz?” diye soran gençlerine, “Bu sizin neslinize bağlı... Benim neslim, üzerine düşen görevi başarıyla yerine getirdi, Karabağ’ı düşmanın elinden aldı, bundan sonrası sizin neslinizin başarısına bağlı” dedi.
*
Benim neslim ise... “Hepimiz Ermeni’yiz” diye sokaklarda yürüdü.
*
Futbol Federasyonu’nun ambleminde Ağrı Dağı bulunan Ermenistan’la milli maç yaptı, Erivan’da milli marşımızın ıslıklanmasını naklen seyretti, sonra ayıp olmasın diye, Bursa’daki maçta Azerbaycan bayraklarını yasakladı.
*
Adamlar bize günahını bile vermezken, benim neslim Eurovision’da Ermenistan’a 12 tam puan verdi. (Hatta,mümkünse 22 puan verebilir miyiz diye sorduğumuz... Eurovision yöneticilerinin ise, yalakalığın bu kadarı da fazladiye reddettiği iddia edildi.)
*
Benim neslimin gazetecileri...
Soykırım Anıtı’na çiçek koydu.
Saygı duruşunda bulundu.
*
Benim neslim, Türkiye ile Ermenistan arasındaki hakemliği, bırak soykırımı tanımayı, soykırım yoktur diyeni
hapse tıkan İsviçre’ye yaptırdı.
*
Benim neslimin “1 milyon Ermeni’yi öldürdük” diyen yazarı, “onur konuğu” olarak Çankaya Köşkü’ne davet edildi.
*
Benim neslimin liboşları “Atalarımız soykırım yaptı, özür diliyoruz
diye imza kampanyaları açtı.
*
Benim neslim, soykırım yalanıyla
adeta tek başına mücadele eden ve dolayısıyla benim neslimi utandıran,
Türk Tarih Kurumu Başkanı Profesör Yusuf Halaçoğlu’nu görevden aldı.
*
Benim neslim, Soykırım
Kongresi’ne ev sahipliği yapan
Avrupa Parlamentosu’nun heyetine
ev sahipliği yaptı, TBMM’de ağırlayıp ziyafet verdi, çini tabak hediye etti.
*
Benim neslim, video kliplerinde Atatürk’ün fotoğrafını gösterip “katillll” diye bağıran, Ermeni rock grubu
System of a Down 
için fun kulübü kurdu.
*
Beyrut Büyükelçiliği Başkâtibimiz Oktar Cerit, iman tahtasından vurularak şehit edildi; katilin kim olduğu belliydi ama, yakalanmadı. Beyrut Büyükelçiliğimiz tarandı, füze fırlatıldı. Beyrut Büyükelçiliğimizin askeri ataşesi’ninotomobili havaya uçuruldu. Beyrut THY bürosu bombalandı. Paris Başkonsolosluğumuzu silahlarla işgal
edip, 56 Türk’ü rehin alan, Konsolos Kaya İnal’ı ağır yaralayan, güvenlik görevlimiz Cemal Özen’i şehit eden Asala teröristleri, Lübnanlıydı. Topkapı Sarayı’nı otomobilin bagajına yerleştirdikleri bombayla havaya uçurmayı planlarken, erken patlama sonucu ölenAsala teröristleri, Lübnanlıydı. Asala, ilk radyo yayınını Beyrut’ta başlattı. Lübnan, sözde soykırımı tanıdı, bizi bebekkatili ilan etti.
*
Benim neslim...
Lübnan’a Türk Telekom’u verdi.*
Obama’nın memleketi sözde soykırımı kanırta kanırta tanırken... Benim neslim, Obama gelecek diye Anıtkabir’e oda parfümü sıktı. Çankaya Köşkü’nde dip köşe temizlik yaptı. Cumhurbaşkanımız vişneli yaprak sarması, peynirli suböreği, içliköfte, tava lagos, deniz börülcesi, enginarlı mantı, limon kremalı safran sosu gezdirilmiş fıstıklı baklava, nevzine ve kaymaklı ayva tatlısı ile Kayseri mutfağında önemli yeri olan Corvus Teneia ve Sarafin CabernetSauvignon şarapları ikram etti. TBMM’ye giden Obama’ya TBMM Başkanımız lokum tattırdı, ayakta alkışlayanmebuslarımız el sıkışmak için kuyruğa girdi. İstanbul’a geçen Obama’ya Dolmabahçe Sarayı Müsabihan Köşkü’nde Türk sanat musikisi dinletisi sunuldu. Sultanahmet Camii’ne girerken ayakkabılarını çıkaran Obama, benim neslimeduygulu anlar yaşattı. Ayasofya’ya girerken sütunun kenarında oturan kediyi okşadı, benim neslim Obama’nınayakkabılarını ve kediyi canlı yayına çıkardı, ayakkabıların 45 numara, “Gli” isimli mübarek kedinin de şaşı olduğu ve daha önce Ayasofya’yı ziyaret eden Papa tarafından okşanarak kutsandığı ortaya çıktı. Tophane-i Amire’de üniversite öğrencilerine konuşan Obama, sanki beş vakit namaz kılıyormuş gibi “ezandan önce bitirelim” dedi, pektakdir edildi. Adanalı kebapçı 5 koyun keserek yaptığı 5 metrelik kebabı Obama’ya ithaf etti. Ceyhanlı bi bakkal,Obama’nın kızlarına Cooker cinsi yavru köpek hediye edeceğini müjdelerken, Sivas daha atik davrandı, Kangalgönderdi. Bartınlı ev hanımı ise, först leydi Mişel Obama’ya tel kırmalı işlemeli şal postaladı. Van’ın Gürpınar İlçesi’nebağlı Çavuştepe Köyü’nde 44’üncü Başkan Obama şerefine 44 kurban kesildi, davul zurnayla halay çekenÇavuştepe sakinleri adına basın açıklaması yapan Abdülkerim Kulaz “her zaman arkasındayız” dedi. Obama’nın ninesinin Kogelo köyünden hemşerileri olan ve Kayseri İmam Hatip Lisesi’ne devam eden Kenyalı öğrenciler televizyona çıkarıldı, Türkiye sizinle gurur duyuyor diye omuzlara alınarak, baklava yedirildi. Samsunlu yerel sanatçı, üzerine “Mister Obama” yazdırdığı kemençesiyle özel beste yaptı. Vezirköprülü el sanatları öğretmeni, Obama ailesine seccade, yemeni ve Osmanlı yeleği tasarladı. Beyşehirli balıkçılar, air force one’a 6.5 kilo sazan gönderdi,“iyi de yolda kokmaz mı?” sorusu üzerine açıklama yapan Beyşehirli balıkçı Mehmet Sezen “bi şeycik olmaz, straforkutularda buzladık” dedi. Uzaylı sanatçımız Mustafa Topaloğlu “Hello Obama, hoş eldin başkanlığa, durdur busavaşları, bitsin artık gözyaşları, geri getir umutları” klibini yayınladı, hit oldu.
*
Değerli gençler...
*
Benim neslim üzerine düşeni yaptı.
Bundan sonrası sizin neslinize bağlı!



İyi çalışmalar saygı ve sevgiler
Murat Binzet
-----------
"Ne mutlu Türküm diyene",
Atatürk'ün ünlüsözüdür.
İslamcı yobazların ve bölücülerin,
 iddia ettiğinin tersine, asla ırkçılık içermez.

9 Nisan 2011 Cumartesi

CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ.

Bu yazı bu gun ıcın gundem dışı gelebılır cumhurbaşikanlıgı swcımı ne alaka dıyebılırsınız ama siz yınede başlıga takılmayın ve aşagıdakı metın dekı cumhurbaşkanı yazılarını kaldırıp yerine milletvekili yazın işte o zaman bu yazının herzaman için gündemde oldugunu goreceksınız.

      CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ.

      Cumhurbaşkanı adayımız belırlendı.Hayırlı olsun diyelim mi?Olurmu hep   beraber göreceğiz.
      Bu konuda epeydir bir süreç işliyor.Gerilim seçim getirdi.Sonuç:aynı iktidar aynı muhalefet aynı basın ve aynı aydın takımı yani genelseçim öncesi saflar ve saflardakiler değişmedi değişen tekşey MHP,DSP,blücülerin sözcüleri ve AB nin yolu diyarbakırdan geçer diyebilme ŞEREFsizliğini gosteren bir siyasetci eskisi bagımsız olarak mecliste.Bu değişim birilerine göre iyi olmuş şeklinde algılanabilir.Ama bana göre değil.Bu değişiklik de senaryonun bir parcası.Cumhurbaşkanlığı krizini hatırlarsak ne olmuştu eminim herkez hatırlıyor ama biz nedense balıkhafızalı bir millet oldugumuzdan(bir kısım insanımızı tenzih ederim)bır kere daha hatırlatmakta fayda var.Efendim başı örtülü cumhurbaşkanı eşini istemezüüük.Digerleri olacak efendim meclis cogunlugu bende.Ben ne ıstersem onu yaparım.Babalar gibi seçerim demişmiydi. demişti ve ne oldu? kriz geldi secim oldu tablo gene değişmedi.Seçmenimizde paşa paşa gıttı oyunu bunlardan yana kullandı.BEN KULLANMADIM ARKADAŞ.
      Bu tezgahın suç ortagı olmak istemedım.
      Oy vermek istediğim partinin genel başkanı bile bu tezgahın carklarını yağlarken kıme oy verecektım kı.Tepkımı gostermek ıcın ATP den
      İstanbul 3,bölge milletvekili adayı oldum.Oyumu kendime verdim
      Benden milletvekili olurmuydu?
Şuan secılmişlerin büyük bir kısmına baktıgımda,
      liderlerin mitinglerdeki ahbap çavuş ilişkisi içerisindeki komedi atışmalarını izledikten sonra, hele ki AŞAGIDAKİ yazıdaki yazılan hiçbir konuda birkelime bile etmeden, genel seçimi cumhurbaşkanlıgı güven oylamasına dönüştürüp gündemde o kadar hayati memleket meselesi varken, olayı sadece namaz kılan cumhurbaşkanı ve başörtülü eşi ekseninde basitleştirip,secmenin dikkatini tek bu yöne çektiklerini görünce benden cok iyi bir millet vekili olurmuş dedim.

      BU YAZIYI LÜTFEN OKUYUN OKUTTURUN VE YORUMLARIZI MUTLAKA BEKLİYORUM.

      Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin

      Nasıl Bir Cumhurbaşkanına İhtiyacı Var!

      Cumhurbaşkanının süresi içinde seçilememesi devletimizi erken seçime sürükledi. Şimdi önümüzde yeniden cumhurbaşkanını seçme serüveni var.
      Birçok kuvvet merkezi, siyasi partiler, basın yayın kuruluşları, bütün imkânlarını kullanarak kendi adaylarının seçilmesini istemektedir. Hatta bir kısım dış mihraklar kendi politikalarına uygun bir ismin seçilmesi için girişimlerde bulunmaktadır. Bu konuda alabildiğine yoğun bir mücadele sürdürülmektedir. Bu makama mutlaka belli bir dünya görüşüne sahip bir isim seçilmelidir! Derin mihrakların isteği bu… Bu konuda çok ciddi spekülasyonlar yapılmaktadır. Çünkü bu mesele, klasik manada bir “taht kavgası”dır. Bütün imparatorluklarda bu taht kavgaları tarih boyunca hep olagelmedi mi? Cumhurbaşkanının bir türlü seçilemeyişi bu taht kavgası anlayışının bir sonucudur.

      Türkiye Cumhuriyeti gibi bir devletin Cumhurbaşkanlığı makamı gerçekten de çok önemli bir makamdır. Bu makamı, iç politika hesabı yapan birçok kesim sadece imza atma makamı ve önemli tayinleri yapan bir makam olarak değerlendirmektedir. Alışılageldiği gibi, günlük protokol işlerini yapan, suya sabuna dokunmayan, sadece çok önemli mevkilerdeki, ya da kendi tabirleriyle, kilit noktalardaki devlet memurlarının tayini ile önem kazanan bir makamdır Cumhurbaşkanlığı makamı.
      Anayasamızın cumhurbaşkanlığı müessesesinin görev ve yetkileri konusunda atfettiği önem de, gerçekte Türk Milleti’nin bu makama verdiği önem değildir. Türk Milleti’nin bu makama bakış tarzı, bu makamdan beklentisi farklıdır. Türk Milleti, iç politika hesapları yapılarak seçilecek bir Cumhurbaşkanı ile asla ilgilenmemektedir. Çünkü Türk Milleti’nin, imparatorluktan gelen bir millet olarak, derinliğine düşünüldüğünde, beklediği Cumhurbaşkanı ve o makamın yapması gereken görevler bugünkü Cumhurbaşkanlığı modeli ile temsil edilememektedir. Bu müessese, hiçbir şekilde iç politika hesapları yapılarak tartışılacak bir konu değildir. Cumhurbaşkanlığı gibi bir makamı iç politika hesapları ile yozlaştırmak son derece yanlıştır. Bu konuyu tartışan Türkiye elitlerinin, köşe yazarlarının tartışma şekli bile, devletimizin ne kadar zaaf içinde bulunduğunu göstermektedir. Böylesine büyük bir makamı basit bir makammış gibi düşünmek, konuya; şu mu olsun, bu mu olsun şeklinde yaklaşmak son derece basit, derinlikten ve her türlü stratejik bilgiden uzak, magazin bir yaklaşımdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bulunduğu konum itibariyle, konunun bu şekilde tartışılması ve sinema artistlerinin de, ses sanatçılarının da Cumhurbaşkanı olabileceği gibi yaklaşımla işin basite indirgenmesi, hatta alaya alınması hatalıdır. Bu konuya bu yaklaşım şekli, aslında genel olarak toplumumuzun ve devletimizin neden geri olduğunu da izah etmeye yetecek bir sosyolojik yaklaşım şeklidir.

      Neden böyle düşünüyoruz!
      Öncelikle Türkiye elitlerinin bu konuyu anlaması için, Türk milletinin uzun tarihi yürüyüşü içerisinde bugün bulunduğumuz noktanın neresi olduğunu çok iyi anlaması ve yorumlaması gerekir. Hangi liderlerle bugüne gelindiğini tespit etmesi gerekir. Büyük milletlerin aydınları öncelikle bunu yapar.
      Şu anda “muasır medeniyetler” sıralamasında dünyada belki sonlardayız. Yüz yıl önce dünya savaşına giren bir devlet, bugün adı sanı bilinmeyen ufak bir devlet konumunda… Bunun sebebi, öncelikle elitlerin devlet ve millet hayatına atfettikleri önem konusunda kafalarında büyük davalarının olmamasıdır.
      Bilinmelidir ki; demokrasinin getirdiği rehavet ortamında, teknokratların, sıradan ekonomistlerin, gazetecilerin, kendi meslekleri ile sınırlı eğitim almış olan benzeri diğer politikacıların devlet idaresinde söz sahibi olmaları, devletimizin gerçek devlet adamları tarafından idare edilme şansını ortadan kaldırmıştır. Buna tarihimizde “devlet adamı noksanlığı” denmişti. Eskilerin tabiri ile bu “kaht-ı rical”, milletimizin yüzyıllardır mağlubiyetine ve geri çekilmesine sebep olmuştur.
      Başında iyi idareciler bulunmadığı için Türk Milleti Batı tarafından mağlup edilmiştir. Türk Milleti Viyana bozgunundan sonra, devlet adamı noksanlığı sebebiyle üç yüz yıldır geri çekilmektedir. Bunun nedenlerini araştırmak gerekli değil midir? Acaba, o günkü devlet adamları Osmanlı devletini idare edecek kapasitede liderler miydi? Mesela; “işleri vezire ısmarlayan” II. Selim… Ya da, Köprülüler sülalesinden gelenler hariç, diğer sadrazamlar… Mesela Mithat Paşa… Peki, aynı devleti, kapasitesi yüksek, devlet adamlığı özelliği taşıyan bazı liderler nasıl çekip çevirmişlerdi. Ya da, en kötü zamanda ortaya çıkan liderler, mesela Atatürk, nasıl milletimizin makûs talihini yenmişlerdi! Onlar da insandı… Demek ki, gerçekten insan faktörü çok önemlidir.
      Üç yüz yıldır bir türlü başarılı olamayışımızın sebepleri içinde gerçekten devlet adamı noksanlığı faktörünü aramak gerekmez mi! Bunun için diyoruz ki; önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekten çok büyük önem arz etmektedir. Unutulmamalıdır ki, Batı âlemi ile kesin hesaplaşma asla yapılmamıştır. Türk Milleti’nin Cumhurbaşkanı ve aydını, toplumlar arasındaki medeniyetler çatışmasının devam ettiğini bilerek hareket etmelidir. Derinine hiçbir davası olmayan, “hayata ve olaylara şaşı bakan” bugünkü aydın bakış açısı ile seçilecek Cumhurbaşkanı yine Türk Milleti’nde hayal kırıklığı yaratacaktır. Bu elit kadronun önerisi ile seçilecek cumhurbaşkanının milletimizin problemlerini bilen bir cumhurbaşkanı olması ihtimali zayıf görünmektedir. Türk milletinin hayati hiçbir meselesini bilmeyen, problemlerini, yaralarını, düşmanlarını bilmeyen bu söz sahibi takımla belki bir üç yüz yıl daha kaybedebiliriz. “Gaza” kültürünü bilmeyen, Haçlı Seferlerini bitti sanan aydın takımının seçeceği cumhurbaşkanı ile bir üç yüz yıl daha kaybedebiliriz. Ufukları dar, çapsız, hayatın ve kâinatın olaylarına hangi gözle baktığı meçhul olan bugünkü sığ görüşlü aydın takımının önerdiği cumhurbaşkanı ile çok daha zaman kaybedebiliriz.
      Bu bakımdan diyoruz ki; seçilecek Cumhurbaşkanının Batı’yı çok iyi tanıması gerekmektedir. Yeni seçilecek Cumhurbaşkanımızın AB. ni çok iyi tanıması gerekmektedir. Çünkü milletimizin Avrupa ile ilgili derinlikleri vardır. Hesaplaşma henüz tamamlanmamıştır. Hala, Ayasofya’nın hilallerini söküp haç taktırmayı planlayanlar var. Avam Kamaları’nda, Avrupa Parlamentoları’nda ülkemizle ilgili olarak söylenen sözler hafızalardadır. Batılı siyaset adamlarının, bilim adamlarının, hatta edebiyat adamlarının, milletimiz için neler düşündüğü ve söylediği ortadadır. 500 yıldır Batı’lı düşünürlerin rüyası olan Avrupa Birliği, bugün gerçekleşmiştir. Türkiye’nin bu birliğe girmek istemesi bile hazin bir tablodur. Hala İstanbul’a ve Boğazlara hâkim, hala Anadolu’ya ve Kıbrıs’ın kuzeyine hâkim, hala Türk ve İslam dünyasının ümidi olarak var olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti karşısında kurulan Avrupa Birliği, gerçekte Avrupa İmparatorluğu’dur. Bir defa buna inanması gerekir yeni seçilecek Cumhurbaşkanının. Bu konu, sokaktaki adamın, sıradan ekonomistin, hasbelkader profesör olmuş yarı aydının, konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan vekillerin anlayacağı bir konu değildir.
      Çünkü Anadolu çok çetin bir yerdir. Anadolu’da bir sürü millet batmıştır. Anadolu’da üç büyük imparatorluk batmıştır. Bu toprakların savunulması zordur. Burası netameli bir yerdir. Bu sebeple 1071’den beri Anadolu’da bulunan Türklerin bu toprakları nasıl savunduğunu, İran’la ve Batı ile ilişkilerini seçilecek yeni Cumhurbaşkanının çok iyi bilmesi gerekmektedir.
      Anadolu’yu savunmak, burada tutunmak gerçekten maharet ister, bilgi ister, devlet adamlığı ister. Lider ister.
      Türk milletini bugün idare edenlerin bir sürü zaafla dolu olduğunu görmek, ebet-müddet Türk Devleti’nin kadim düşmanları karşısında nasıl çökme tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğunu görmek ve çaresiz kalmak bütün vatanseverleri kahretmektedir. Türk milleti ümitle beklemektedir. Yeni Cumhurbaşkanı ile yeni ufuklara açılmak Türk milletinin en tabii isteğidir, arzusudur. Çünkü vatan savunmasında işimiz çok zordur. Türk milletinin beklentisi bu bakımdan çok büyüktür.
      Yeni cumhurbaşkanımız; hayat ve kâinat görüşü belirginleşmemiş, farklı ideolojik düşünceleri elimine edemeyen, kendi milletinin doktrin yapısını, medeniyetinin temellerini bilmeyen, farklı medeniyetlerin daima çatışacağını bilmeyen, strateji ilmini bilmeyen, liderlik vasfı olmayan bir sıradan aydın asla olmamalıdır.
      Türk milletinin ve devleti’nin problemlerinin nasıl çözüleceğini düşünemeyen, sorunları Batılı dostları ile birlikte çözmeye çalışan “İttihatçı”, “Jöntürk”çü kadroların devletimize nasıl bir ikinci Endülüs hazırladıklarına tarih şahit olmuştur. Bu sebeple; geçmişte kadrolaşan bu düşüncelerin üç yüz yıllık çabasını boşa çıkaracak, düşünen, sadece ekonomiyi değil, birikmiş tarihi problemlerimizi bilen ve milletimizi şu anda içine yuvarlandığı krizden kurtaracak bir Cumhurbaşkanı Türk milletinin beklediği yegâne liderdir, yegâne insandır.
      Türk Milleti’nin liderine yüklediği misyon tarihi bir misyondur. Türk milletinin hanlarına, hakanlarına, hükümdarlarına yüklediği anlam bu idi. Bu tarihi misyonu taşımayan bir zatın Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi, büyük devlet olma şansımızı daha çok azaltacaktır. Böyle bir durumda milletimizin ümidi yine bir başka bahara kalacaktır.
      Bu sebeple; siyasi partilerin, politikacıların, hatta basının konuyu tartışma şeklini eksik, hatta hatalı buluyoruz. Yapılması gereken, iç politika endişelerinden sıyrılarak, devletimizin ve milletimizin geleceğini düşünerek, şu yukarıda sayılan nitelikleri taşıyan, tarihi bir görevle görevli olduğunu anlayan, lider özelliği olan bir şahsı bulup aramızdan çıkarmaktır. Mühim olan budur. Bu ölçünün dışında “eşi başörtülü olmaz” gibi süfli yaklaşımlar asla bizim ölçülerimiz değildir.
      Türk Milleti’nin lideri bu anlamda bir lider olmalıdır. Türk Milleti’ni yenibaharlara, yeni hedeflere ulaştıracak ve insanlığın yeni ufuklarına yelken açabilecek yeni liderlerin çıkacağı beklentisi bizim için fantezi bir düşünce değildir.
      Türkiye Cumhuriyeti’ni 21. yüzyıla büyük bir devlet olarak taşıyacak liderdir asıl beklenen.

      Yeni seçilecek Cumhurbaşkanından Türk Milleti’nin beklentisi budur. Belki de gerçekten böyle bir Cumhurbaşkanı Türk Milleti’ni gayrete getirecek, uyandıracak ve şahlandıracaktır. 1683 Viyana bozgunundan beri dünya dördüncülüğüne, beşinciliğine, onunculuğuna, yüzüncülüğüne düşen Türk Milleti’nin devleti yeniden belki de dünya liderliğini böyle bir Cumhurbaşkanı ile yakalayacaktır…
 Ne dersiniz?
Yukarıdaki  metini kaleme alan
Sayın Mikdat TOPCU’ya sonsuz teşekkürlerimle.

 Erol .TANRIVERDİ.

GÖZYAŞLARIMI BİRİKTİRİYORUM.


     GÖZYAŞLARIMI BİRİKTİRİYORUM.

      BU YAZIYI BEN YAZMADIM.BU BIR ALINTIDIR.YAZAN KİŞİDEN KULLANMAK İÇİN İZİN DE İSTEMEDİM.ÇÜNKÜ O KADAR HOŞUMA GİTTİ Kİ SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM.
      Göz yaşLarımı biriktiriyorum, iLerde kendime ait bir göL yapacağım.

      Göz yaşLarımı biriktiriyorum, iLerde kendime ait bir göL yapacağım. Kenarında küçük, ağaçtan bir ev oLacak. İçine küçük çiviLer çakıp, özenLe sakLadığım büyük özLemLerimin resmini asacağım. Şömine de yaLnızlığımdan kestiğim kuru odunLar yanacak ve ısıtacak içerisini, içimi . Serseri ruhumun postunu önüne serip, üstünde, itinayLa yaşadığım sevdaLarımın yıLLanmış şarabını içeceğim. Neden çalmıyor diye düşünebiLeceğim bir teLefonum oLmayacak. Beni buLmak isteyenLer, sessizLiğimin içindeki sesi takip ederek kapımı çaLabilecekLer.. ki bu ses sadece duymak isteyenLere duyuracak kendini . Kapımın önünü, fiLtresini çocukluğumun renkLi düşlerinin ateşLediği bir gaz Lambası aydınLatacak. Bahçemde umutlarımla suLayacağım ve her mevsim yüzünü gösterecek çiçekLer açacak. Pencere kenarLarına, tutkuLarımı yoğurarak yaptığım saksıLarı yerLeştireceğim. PerdeLer, inatçıLığımın işe yaramayan parçaLarından arta kaLanlardan yapıLacak ve güneş her sabah o perdeLerin arasından sızarak , vücudumun bir kadın olduğunu unutan yaraLı yanlarını uyandıracak. Şarkılarımın öksüz kalan notalarını , bir baba iç güdüsüyLe büyütüp. yemeyip yedirecek, giymeyip giydireceğim.. ŞarkıLarım bir aile özLemi çekmeden atıLacak hayata ..biLdiğim her şeyi onlara öğretip, gün be gün güzeLLeştiklerini görerek sevineceğim. KeLimelerimin bekareti zamanı geLince bozuLacak ve keLimelerim istedikLeri cümLeLerin içine girip, orgazmın dorukLarına onLarı okuyan gözlerLe beraber çıkacakLar. Güneş batımLarında, üstüme, yakLaşan karanLığın montunu aLarak, kurduğum iskeLeden göLe oLta atacağım. Misinama takıLan baLıkLar, mangaLda bekLeyen heyecanLarımın kömüründe kızaracak. Her akşam masamda bir otuzbeşLik hüzün, boL zeytinyağLı gönüL saLatası, üstünde bir demet maydanoz oLan umut doLu bir haydari ve beyazLığını düşLerimden aLan bir parça peynir oLacak. Sigaramın dumanını aLsın diye masanın bir köşesine de, cevapsız kaLan soruLarımdan yaptığım bir mum yakacağım. ŞarkıLar sırayLa dudakLarımı ziyarete geLecek, hüznümün tuzLu göz yaşLarını meLodiLerimin içinde başıma taç yapacağım. Sıradan bir günün sıradan bir gecesinden geçerken, şarkıLar gözLerimi uzakLara taşıyıp yakınLarıma getirecek. ÖzenLe sakladığım bol köpüklü isyanlarımı yolluk namına içeceğim... sarhoşluğum sadece sadık yarim yaLnızLığımdan geLecek. Başımı yaLnızlığımın omzuna yasLayıp, ısLanan gözLerimi eLLerimin yorgun parmakLarıyla siLeceğim. Hiç beLLi oLmaz, beLki de gereksiz korkuLarımın tahtaLarından yaptığım saLLanan sandaLyemde geceye daLacağım. OLur da sızmazsam eğer, içimde hep benimLe beraber oLan sevimLi hayLazLığıma sarıLarak uyuyacağım. Vadesi çoktan doLmuş ve sabırLa bekLeniLen sıcak kavuşmaLar girecek düşLerime ve her sabah yüzümde bu düşLerin bıraktığı buruk güLümsemeLerLe uyanacağım. İnkar edeceğim aynaya yansıyan sevimsiz bakışLarımı ve endişeLerime inat, eLinde baLonla bekLeyen çocuk yüreğimin kapısını sevdaya araLık bırakacağım. Evet ... göz yaşLarımı biriktiriyorum .. İLerde kendime ait bir göL yapacağım. Kenarında küçük ve ağaçtan bir ev oLacak. Evim çok güzeL oLacak ... ve ben utanmadan sevişeceğim o evde bütün güzeLLiklerLe.. AğaçLar bile kıskanacak ve göLgesini düşürecek en derin sohbetLere. Göz yaşLarımı biriktiriyorum ... İLerde kendime, suLarında çırıLçıpLak yüzebiLeceğim bir göL yapacağım
      NOT:YAZININ NOKTASI VİRGÜLÜNE BILE DOKUNMADAN AYNEN TAŞIDIM.BEGENECEGİNİZİ UMARIM.