11 Ekim 2010 Pazartesi

Belki de tarifi en zor şeydir aşk:

Belki de tarifi en zor şeydir aşk:

Cümlelerin acizliğinde, bir geminin karaya oturması misali, cılız ve güçsüz harflerin üzerinde eğreti kalmıştır hep. "BEN'ce aşk" ifademin altında yatan gerçek; belki biraz bunun itirafı ve aşkın her gönülde başka bir ad alması halinin kabulü olsa gerek...

Anlamak için aşkı, ya yaşamalıdır, güzelliği kadar acısıyla beraber;  ya da yaşatmalıdır, sıcaklığıyla, içtenliğiyle bir can, bir ömür pahasına.


Gül, dikeniyle güldür ve aşk, acısıyla güzeldir. Dikeni gülden, acıyı aşktan ayırdığınızda ne kalır ki geriye? Çekemezse bülbülün gönlü, gülün nazını; ne dikene dokunmalı, ne de gülü incitmelidir. Yoksa ulaşılması kolay olan her güzellik gibi aşk da değersizliğin metruk mezarlığında, köhne bir yer bulurdu kendine çoktan. Nitekim;

“en ulaşılmaz zirveler bile,
ulaşılana kadar başlar üstünde;
ulaşıldıktan sonra ise
         ayaklar altındadır…”   


Eğer her şiirde, türküde hala sevilen güle benzetilmişse ve benzetiliyorsa, dikeninin acısının, yârin nazına ne kadar da çok benzediğindendir. Bu yüzden aşkın âcizane tarifine çalıştığım şiirimin adı:   
“Gülün Dikeni…”

 

 

Gülün Dikeni

 

     Aşk...
     Bilinmeyen muamma, cevapsız bilmeceymiş,
     Can verip dirildiğin kurşunî bir geceymiş,
     Sırat vakti kadar zor; kıldan dahi inceymiş,
     Ne var ki aşk denilen güya, bir tek heceymiş...

                                Aşk...
                                Dört yanı diken dolu, kan kırmızı gül imiş,
                                Maşukuysa; inleyen, dertli o bülbül imiş,
                                Kutsî bir çağlayan, hem de gürül gürül imiş,
                                Ne var ki aşk denilen derya, bir tek heceymiş...

     Aşk...
     Kimilerini Leyla, kimini Mecnun etmiş,
     Çölleri dert mekânı, gözleri âmâ etmiş,
     Söz olmuş dilden dile; asrî bir destan etmiş,
     Ne var ki aşk denilen arya, bir tek heceymiş...

                                Aşk...
                                Damarlarda dörtnala koşuşturan kan imiş,
                                Ruh için yapıtaşı, hayat veren can imiş,
                                Onsuz dünya karanlık, âdeta zindan imiş,
                                Ne var ki aşk denilen maya, bir tek heceymiş...


    Aşk...
    Mantığı öldürüp de aklı esir eylemiş,
    Kalbe gönül deyip kendine yuva eylemiş,
    Gözleri kalpten kalbe saydam köprü eylemiş,
    Ne var ki aşk denilen dünya, bir tek heceymiş...

                                Aşk...
                                Ağlatan gizli nâle; nâlânıysa yar imiş,
                                Karşılık bulamazsa cennet bile dar imiş,
                                Kalp denen et parçası, artık koca nâr imiş,
                                Ne var ki aşk denilen hülya, bir tek heceymiş...

    Aşk...
    Harikalar diyarı, hoş bir ütopya imiş,
    Görülmeden bilinmeyen o heyulâ imiş,   
    Çıkışı yok; girişi, bu fâni dünya imiş,
Ne var ki aşk denilen rüya, bir tek heceymiş...
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder